11 Nisan 2010 Pazar

Anne Ve Bebeğin Yaşam Köprüsü: Plesenta


Teknolojinin en son imkanları ile üretilmiş, milyonlarca dolar değerinde olan ve en modern hastanelerde kullanılan yaşam destek üniteleri, birkaç kilogram ağırlığında bir et parçası ile karşılaştırıldıkları zaman son derece ilkel ve yetersiz kalırlar. Bu et parçası bilim adamları tarafından "doğumun gerçek kahramanı" olarak nitelendirilen plasentadır.( Intimate Universe, The Human Body, Volume 1, 1998 British Broadcasting Corporation)

Embriyo, gelişimi için gerekli olan besin, oksijen ve diğer maddeleri belirli bir dönemden itibaren anne kanından almaya başlar. Plasenta da, anne ile embriyo arasında bu maddelerin alışverişini sağlayan bir yapıdır; anne ile embriyo arasında köprü görevi görür. Plasentanın yapısı gelişmekte olan fetüsün bütün gereksinimlerini karşılayacak şekilde oluşmuştur.

Plasenta, trofoblast hücrelerinin aralarından sızan besin maddelerini bebeğe taşıyacak olan yumuşak kan damarları ile doludur. Anneden gelen tüm besin maddelerini, oksijeni, demir ve kalsiyum gibi önemli mineralleri plasenta önce göbek bağına (umblical cord) ve oradan da embriyonun kılcal damarlarına iletir. Üstelik plasenta sadece embriyonun metabolizması için gerekli besinleri sağlamakla kalmaz, yeni dokuların oluşması için gerekli olan besinleri de seçerek fetüse taşır.Amino asitlerin fetüs tarafından her türlü sentez için kullanılması gerekir. (karbonhidratlar, nükleik asitler -DNA'nın yapıtaşları-, yağ vs.) Plasenta bunları da annenin dolaşımından seçip yakalar. Bunu ise genellikle özel taşıyıcılar vasıtasıyla gerçekleştirir. Onları stoklar, gerekli olanını kendisi için kullanır, bir kısmını da fetüsün dolaşımı içerisine yollar. Besinler dışında iyonlar da, plasentadan geçer. Özellikle iki iyon fetüs için çok önemlidir ve bunları bol miktarda depolaması gerekir. Bunlardan biri demirdir. Kan hacmini artırmak için buna ihtiyacı vardır. Diğeri ise kemiklerin gelişimi için gerekli olan kalsiyumdur. Bunların transferi çok etkileyici ve titiz gerçekleşir. Eğer annenin aldığı demir miktarı az da olsa, plasenta bebek için gerekli olan miktarı annenin kanından çeker ve ne olursa olsun bebeğin ihtiyacını karşılar ve onu her türlü tehlikeden korur.

Plasenta bu işlemin tam tersini de, yani embriyodan annenin kanına atık maddelerin taşınması işini de ustalıkla yerine getirir.

Burada "yapar", "seçer", "alır", "depolar", "taşır" fiillerini yerine getirdiğini belirttiğimiz plasenta, yine hücrelerden oluşan bir dokudur. Saydığımız tüm bu fiilleri yerine getiren, örneğin demire ihtiyaç olduğunu bilen ve birçok madde arasından demiri seçebilen, aldığı demiri nasıl kullanacağını bilen, bilgi sahibi bir insan değil, bir hücreler topluluğu olan plasentadır. Plasentayı oluşturan hücreler ihtiyaç duydukları maddeleri tanımakta ve bunları seçebilmektedir. Bir hücrenin bir atomu tanıması kuşkusuz büyük bir mucizedir. Üstelik bu atomu tanımanın yanısıra, ordan ihtiyaç olan miktarda alarak bir yere taşıması daha da olağanüstü bir olaydır. Buraya kadar anlatılan ve bundan sonra anlatılacak olan bilgiler, hep bu bakış açısıyla değerlendirilmelidir.

Fetüsü plasentaya bağlayan uzun ip gibi bir yapı olan göbek kordonunda üç kan damarı vardır. Bu damarlardan biri göbek toplar damarı adını alır. İçinde besin maddesi ve oksijen bulunan kanı plasentadan bebeğe iletir, diğer ikisi göbek atar damarlarıdır. Bu damarlar, karbondioksit ve besin maddelerinin atıkları ile yüklü kanı, bebekten plasentaya götürürler.

Göbek kordonu sağlam ve esnek yapısı sayesinde kolay kolay dolanıp sıkışmaz. Bu, kan taşınmasında bir aksaklık olmaması bakımından önemli bir özelliktir. Ayrıca kordonun esnek yapısı, bebeğin hareket etmesini de mümkün kılacak en uygun şekildedir.

Fonksiyonları düşünüldüğünde plasentanın embriyo için kimi zaman bir akciğer, mide ya da bağırsak, kimi zaman karaciğer, kimi zaman da böbrek gibi hareket edecek şekilde yaratıldığı görülecektir. Üstelik plasenta bunları sabit bir düzen içinde değil, bebeğin değişen ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak yapar. Örneğin fetüsun birinci ve ikinci aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar ile sekizinci ve dokuzuncu aylarda ihtiyaç duyduğu gıdalar birbirinden farklıdır. Ancak plasenta bunu mükemmel bir dengeyle ayarlar ve her dönem için hazmedilmesi en kolay olan gıdaları embriyo için seçer.

Plasentanın en önemli görevlerinden biri de cenin için gerekli olan östrojen ve progesteron gibi hormonları salgılamaktır. Bu hormonlardan progesteron annenin vücudunda özellikle rahim kısmını canlandırarak, bebeğe fiziksel destek sağlar. Gelişimini devam ettirebilmesi için en rahat ortamın oluşmasına imkan verir. Ayrıca, annenin göğüslerindeki süt bezlerinin gelişmesini sağlayarak zamanı geldiğinde sütün oluşturulmasına da yardımcı olur. Bundan başka annenin metabolizmasının verimini yükselterek destek olur. Böylece, annenin sağlıklı olmasına ve rahat etmesine katkıda bulunur. Rahmin embriyo için rahat ve güvenli bir yer haline gelmesini sağlayan bu hormonların eksiksiz biçimde ve gerekli miktarlarda salgılanması bebeğin sağlıklı doğabilmesi için çok önemlidir. Ayrıca bu hormonlar annenin organizmasını doğuma da hazırlar.

Plasenta tüm bu görevlerinin yanında hamileliğin son üç ayında meydana gelebilecek enfeksiyonlara karşı da embriyonun bağışıklık kazanmasını sağlar.

Buraya kadar anlatılanlar plasentanın embriyonun gelişimi sırasında üstlendiği görevlerden yanlızca birkaç tanesidir. Ayrıca bizim burada anlattığımız her konunun insanın hayal edemeyeceği kadar çok ayrıntısı vardır. Her bir sistem pek çok karmaşık kimyasal işlemin gerçekleşmesine bağlıdır.

Günümüzde embriyonun gelişimi üzerine yapılan her yeni araştırma plasentanın bebek için üstlendiği yeni bir görevi ortaya çıkarmaktadır. Fakat hepsinde ortak bir özellik vardır. Plasentadaki her mekanizma anne ile embriyoyu kusursuz bir uyum içinde birbirine bağlamaktadır. Bu uyum son derece önemlidir. Çünkü anne vücudundaki bu gibi mekanizmaların sağladığı dengelerden birinin bozulması durumunda embriyonun yaşamını devam ettirmesi imkansızdır.

Hücrelerden oluşan bir dokunun bir canlının ihtiyaçlarından haberdar olması, eksiklikleri tespit edip nasıl gidereceğini bilerek hareket etmesi, tam gereken maddeleri gereken miktarlarda üretmesi ve dışarıdan seçip alması kısacası şuurlu davranışlar sergilemesi elbette ki bu dokunun kendi çabası ile ortaya çıkan bir durum olamaz. Örneğin aynı görevi bir insanın yapması istense, böyle bir şeyi yapması mümkün değildir. Hangi anda fetüsün neye ihtiyacı olduğunu anlaması, bu ihtiyaca göre gereken önlemleri alması, gereken maddeleri seçmesi, gereksiz maddeleri fetüsten uzaklaştırması tıp eğitimi almamış bir insan için imkansızdır. (Tıp eğitimi almış bir insan bile olsa hiç durmaksızın gece gündüz bu görevi hiçbir aksama olmadan yerine getirebilmesi yine mümkün değildir.)

Ancak bir insanın yapamayacağı bu önemli görevleri, plasenta adını verdiğimiz bu doku parçası eksiksiz ve kusursuz bir şekilde yapabilmektedir. Üstelik binlerce yıldır yaşamış olan milyarlarca insanın her birinin plasentası aynı yüksek şuuru ve üstün performası sergilemiştir. Kuşkusuz plasentanın yapısındaki mükemmellik ve şuurlu hareketleri, tesadüfle açıklamaya çalışmak, aklın sınırlarının dışına çıkmak demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder