RNA, yani ribonükleik asit, tıpkı DNA gibi nükleotidlerin art arda yerleşmesiyle oluşan tek diziden ibaret büyük bir moleküldür. DNA molekülünden tek farkı, nükleotid dizilimlerinde Timin yerine Urasil'in bulunmasıdır. RNA, hücrelerde DNA ile birlikte çalışarak enzimlerin sentezlenmesinde rol alır.
Vücudumuzdaki herhangi bir işlem için, örneğin uzayan bir saç telimizin her hücresinin oluşmasını sağlayacak tüm kimyasal reaksiyonların gerçekleşebilmesi için de, ilgili enzimlerin üretiminin yapılması gerekir. Bunun için enzimlerin üretileceği DNA'nın ilgili kısımlarına mesajlar iletilir. DNA, RNA ile birlikte enzim üretimini gerçekleştirdiği için, mesajın gittiği ilgili kısımda RNA sentezinin yapılması gerekmektedir. Bunun gerçekleşmesi için DNA'nın aktif hale geçmesi, RNA'nın çekirdek dışına taşınması ve enzimlerin sentezlenmesi şarttır. RNA sentezi için gerçekleşen tüm aşamalar da yine "diğer enzimler" tarafından kontrol edilirler. Üretilen enzimlerden bir tanesi olan ATPaz (adenozintrifosfataz), ATP'lerin kullanılmasını, bir diğer enzim de ATPaz'ların doğru yere gelmesini sağlamaktadır. Bu sırada binlerce başka enzim de hücrenin canlı kalabilmesi için, binlerce başka reaksiyonu benzer aşamalarla gerçekleştirmeye devam etmektedirler. Ancak burada vurgulanması gereken önemli bir nokta vardır: RNA, enzim üretimi için sentezlenmektedir. Ancak onu sentezleyenler, yine enzimlerdir.
Çekirdekteki genler tarafından meydana getirilen RNA molekülleri, enzimlerin şekillendirilmesinde temel bir rol oynarlar. Eğer bir canlı organizma hatalı bir gen ile doğarsa veya genlerinden biri eksikse, bu durumda RNA molekülü tamamlanmamış demektir. Bunun da anlamı bazı enzimlerin hücrede oluşmamış olmasıdır. Dolayısıyla üretilemeyen enzime bağlı olarak meydana gelmesi gereken reaksiyonlar da gerçekleşemez ve organizma hastalıklı olur. Eğer söz konusu enzimler ve onların gerçekleştirdiği reaksiyonlar organizma için hayati ise, o zaman ölüm kaçınılmazdır.
Enzimleri RNA üretir ama RNA'nın enzim üretebilmesi ve üzerindeki hataların düzeltilebilmesi için yine enzimlere ihtiyacı vardır. Yani DNA için geçerli olan durum, RNA için de geçerlidir. Bu sistem DNA'da olduğu gibi çalışır. Hücre içinde bir protein üretilmesi gerektiğinde, RNA polimeraz isimli bir enzim, hücrenin bilgi bankası olan DNA'ya gider. DNA'dan üretilecek proteinle ilgili bilgileri bulur ve bunların bir kopyasını alır. Ancak bazen üretilecek protein ile ilgili bilgiler, DNA'nın farklı bölgelerinde dağınık halde bulunabilir. Böyle durumlarda, RNA polimeraz enzimi, bilginin başladığı yerden bittiği yere kadar olan bölümün tamamını kopyalar. Bunu yaparken enzim, işine yaramayan yerleri de kopyalamış olur. Arada gereksiz bilgilerin bulunması, farklı ve işe yaramaz bir proteinin üretilmesine neden olacaktır. Bunun engellenmesi için, devreye spliceozom isimli yeni bir enzim girer. Bu enzim, yüzbinlerce bilginin içinden gereksiz olanları büyük bir itina ile seçip çıkarır ve söz konusu proteinin üretilmesi için gerekli olan zincirleri birbirlerine ekler.
Bu arada tRNA kodonunun (transfer RNA - amino asitlerin birbirine eklenmek üzere ribozoma iletilmeden önce bağlandıkları küçük RNA molekülleri) doğru amino asite bağlanması gerekmektedir. 20 amino asidin her biri için en az bir transfer RNA (tRNA) türü mevcuttur. Eğer RNA kopyalanmasındaki bu hayati aşama çalışmazsa, o zaman RNA sıralaması bozulur. Bu da RNA'nın işlevsiz olması anlamına gelmektedir. "Aminoaçil-tRNA sintetaz" adı verilen özel bir enzim, uygun amino asitin tRNA'ya bağlanmasından sorumludur. Bu işlem sırasında hem her tRNA'nın doğru amino asite bağlanması sağlanmalı hem de diğer 19 amino asidin bundan etkilenmemesi gerekmektedir. Ancak söz konusu enzimin hatasız çalışması sonucunda RNA kopyalanmasındaki bu riskler tümüyle ihtimal dışı kalmış olmaktadır.- http://www.ideacenter.org/contentmgr/showdetails.php/id/845
DNA kopyalanması konusunda karşımıza çıkan ikilem, RNA kopyalanması konusunda yine karşımızdadır. RNA'nın kopyalanmasını sağlayan proteinler, yine RNA tarafından üretilen enzimlerdir.
Dolayısıyla RNA'nın yokluğunda enzimlerin, enzimlerin yokluğunda da RNA'nın varlığından söz etmek mümkün değildir. Bu durumda evrimciler için proteinlerin yokluğunda RNA polimerlerinin nasıl kopyalanacağı konusu çözülemez problemler oluşturmaktadır. RNA'nın özel enzimlerinin, mutlaka RNA var olduğu anda, tüm fonksiyonları ile eksiksiz olarak çalışıyor olmaları gerekmektedir. Aynı anda enzimlerin de RNA tarafından üretiliyor olması gerekmektedir. Evrimciler, bu çelişkili duruma bir açıklama getiremedikleri gibi, bu yapılardan herhangi birinin tesadüfen nasıl meydana gelmiş olabileceğini de açıklayamamaktadırlar. Bu durumda, birbirinden ayrı çalışması mümkün olmayan ama aslında birbirlerinden farklı olan moleküllerin, hiçbir sebep olmamasına rağmen "tesadüfen" aynı anda oluştuklarını, tesadüfen birbirlerini bulup yine tesadüfen birlikte çalışmaya başladıklarını mı öne süreceklerdir? Böyle bir iddiayı ortaya atacak olan, yıllarca laboratuvarlarda eğitim görmüş, bu sistemlerin tümünün en ince noktalarını bilen bilim adamları olmayacak mıdır? Böyle bilim ve akıl dışı bir iddia ile ortaya çıkmak, bilim adamlarını oldukça küçük düşürecek bir durum olur.
İşte bu nedenle evrim savunucuları da bu tür iddialarla ortaya çıkmaktan çekinmektedirler. Tüm bunlara bilimsel bir kılıf uydurmaya çalışmakta ama bunu da başaramamaktadırlar. Evrimci Leslie E. Orgel, oldukça açık olan bu imkansızlığı kabul etmek zorunda kalanlardandır:
İlk olarak RNA'nın meydana geldiği ve geliştiğini öne süren RNA dünyası adını verdiğimiz iddiayı ortaya attık... Bu senaryo gerçekleşebilir, tabi prebiotik RNA şu an delilleri olmayan iki özelliğe sahip olursa: Proteinler olmadan kendini kopyalama özelliği ve protein sentezinin tüm aşamalarını katalize edebilme yeteneği.- http://www.strengthsandweaknesses.org/Weaknesses/evol_quotes.htm
Orgel'in bahsettiği şey, evrim gibi hayali bir sürecin RNA'yı enzimlerle birlikte ortaya çıkarması gerektiğidir. Ancak bu hayali süreçte, söz konusu kompleks yapıların değil bir arada meydana gelmesi, bu yapıların kompleks parçalarından tek bir tanesinin bile tasadüfen oluşması imkansızdır.
12 Nisan 2010 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder