
Hücrenin en küçük kısımlarına kadar inen detay, incelik ve komplekslik, enzimleri meydana getiren parçaların her birinde de ayrı ayrı göze çarpar. Moleküllerin oluşturduğu mikro dünya içinde, ancak gelişmiş mikroskoplar altında tespit edilebilmiş olan enzimlerin bile, kendisi gibi kompleks ve şaşırtıcı özelliklere sahip parçaları vardır. Bir enzimi oluşturan, onun çalışmasını sağlayan, ona üç boyutlu bir yapı kazandıran her türlü küçük eleman, enzimin varlığını devam ettirebilmesi için gereklidir. Bu parçalardan herhangi birini ortadan kaldırmak, onların şeklini veya yerini değiştirmek, enzimi işe yaramaz hale getirecektir.
Bazı enzimler basit enzimler olarak isimlendirilirler. Bunların yapılarında sadece protein molekülü bulunmaktadır. Ancak bazı enzimler, iki farklı parçadan oluşurlar. Bu parçalardan bir tanesi apoenzim, diğeri de koenzimdir. Enzimlerin apoenzim kısmı büyük protein moleküllerinden oluşmuştur ve enzimin özelliğini belirleyen bölüm budur. Bir enzimi diğerlerinden farklı hale getiren protein yapısı, yani enzimin içindeki amino asitlerin türleri ve dizilişleri bu bölgede belirlenmiştir.
Koenzim ise enzime katalitik aktive özelliği veren yani enzimin katalizör görevi görmesini sağlayan kısımdır. Apoenzimler, tek başlarına katalizör özelliği gösteremezler. Aynı şekilde, enzime katalitik aktive özelliği vermelerine rağmen, koenzimler de tek başlarına hemen hemen etkisizdirler. Enzimin "enzim" vasfı gösterebilmesi için her iki parçanın da bir arada olması gerekmektedir.
Koenzim, enzimin substrat ile bağlantısını sağlayan kısımdır. Enzimde asıl iş yapan kısım budur. Bütün vitaminler hücrede enzimlerin koenzim kısmı olarak işlev görürler.(http://www.genetikbilimi.com/genbilim/enzimler.htm) Örneğin A vitamini görme reaksiyonlarını gerçekleştiren enzimin bir parçasıdır. A vitamini, koenzim görevi görerek enzim proteinini tamamlar ve görmeyi sağlayan işlemlerin gerçekleşmesi için reaksiyonları devreye sokar. Görme işlevini sağlayan tüm mekanizmalar bir arada olsa bile A vitaminin eksik olması durumunda, gece körlüğü ortaya çıkar. C vitamini ise, dokularımızı bir arada tutan kolajen proteininin sentezinde görev alır.
Mineraller de enzimlerin koenzimleri olarak görev yaparlar. Kalsiyum, magnezyum, potasyum, çinko gibi mineraller bazı enzimlerin çalışabilmeleri için şarttırlar. Örneğin, ileriki bölümlerde detaylı olarak inceleyeceğimiz DNA polimeraz enzimi için çinko, üreaz enzimi için de nikel yan grup olarak gereklidir.
Enzimler bu temel elemanların dışında pek çok başka molekülün de var olması ile işlevsel hale gelebilirler. Eskiden bir evrimci olan ancak günümüzde yaratılış gerçeği savunucularından Illinois Üniversitesi'nden biyolog Dr. Gary Parker, enzimin ayrılmaz parçaları ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmaktadır: Sıra, proteinleri meydana getirmek için DNA'nın talimatlarını 'tercüme etme' işine gelince, burada 'kahramanlar' aktive edici enzimlerdir. Enzimler, reaksiyonları hızlandırmak için diğer molekülleri seçmeye ve onları tutmaya yarayan özel bölmeleri olan proteinlerdir. Her aktive edici enzimin beş bölmesi vardır: İki tanesi kimyasal bağlanma için, bir tanesi enerji (ATP) için ve en önemlisi, diğer iki tanesi de, her amino asit grubu için kimyasal olmayan üç bazlı "kod ismi" oluşturmak içindir.
Ve bu hikayenin sonu değildir. Canlı hücreleri, benim isimlerine 'translaz' dediğim en az 20 adet aktive edici enzime ihtiyaç duyarlar... Translazların tamamı (10 özel aktif bölgeye sahiptirler) 1) kalıtımın üç bazlı mesajını üç haneli kod isimlerine ayırmak için gereken ribozomları olmadan değersizdirler, 2) aslında şekillendirmeleri gereken çiftleri parçalamamaları için gereken ve sürekli olarak yenilenen ATP enerji kaynağı olmadan yıkıcıdırlar, 3) protein yapısında zamanın yıkıcı etkileri nedeniyle sürekli ve hızla tükenen translaz proteinlerini tekrar meydana getirmek için başka translazlara (yani başka enzimlere) ve diğer belirli proteinlere sahip değillerse yok olurlar! http://www.trueorigin.org/dawkinfo.asp
Bir enzim, sahip olduğu ve birlikte çalıştığı parçalarla beraber var olması gereken indirgenemez komplekslikte bir moleküldür. Tek bir parçayı çıkardığınızda, sistem sadece küçük bir hasara uğramayacak, işlevini tamamen yitirecektir. Bir enzim, içindeki tüm sistemler, amino asitler, ribozom ve diğer tüm organellerle birlikte var olmak zorundadır. Tüm parçaları ile birlikte var olması da yeterli olmamakta, canlı organizma içinde reaksiyonlara girebilmesi için birlikte çalışacağı diğer moleküllerin de ortamda hazır bulunması ve ortamın çalışma şartlarına uygun olması gerekmektedir. Bu gerçek, bir enzimi, Darwinistlerin kesinlikle açıklamasını yapamayacakları kompleks bir yapı haline getirir. Bu mükemmel yapının tek bir parçasının bile diğerinden bağımsız olarak gelişebilmesi, birinin diğerinin meydana gelmesini beklemesi ve her bir parçanın tesadüfen oluşarak yine bunların tesadüfen bir araya gelmeleri imkansızdır.
Dahası bazı enzimler, aynı türde olmalarına rağmen, tamamen farklı biyolojik özelliklere sahip farklı canlılarda işlev görebilmektedirler. Hiçbir şuura sahip olmayan, cansız atomlardan oluşmuş bir enzim, bir insan bedeninde hücre çoğalmasına yardımcı olurken, tamamen farklı bir yapı ve fonksiyona sahip bir başka canlı bedeninde, örneğin görme işleminde de yardımcı olabilmektedir. Bu gerçek anlamda büyük bir mucizedir. Çünkü bir enzimin, kendi çalışma koşullarından ayrılarak başka şartlara uyum gösterebilmesi ve işlevine devam edebilmesi normal şartlarda mümkün değildir. Bir insan bedenindeki mide enzimleri bile, çalıştıkları ortamı değiştiremez, vücudun bir başka bölümünde işlev göremezler. Bu gerçek, aynı enzimlerin farklı canlılar için özel olarak yaratılmış olduklarını göstermektedir.
Bazen aynı enzimler farklı canlılarda farklı işlevler görebilirler. Ama bu gerçek, canlılarda birbirinden farklı enzimlerin sürekli olarak işlev görmekte olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Yeryüzünde var olan 1 milyon canlı türünün yanında, 10 milyon kadarının da neslinin tükenmiş olduğunu hatırlatmakta fayda vardır. Bu gerçek de göz önüne alındığında her farklı tür için özel olarak yaratılmış olan enzimlerin çeşitliliği daha iyi anlaşılacaktır.
20. yüzyılın tanınmış bilim adamlarından Isaac Asimov, canlıların sahip olduğu bu büyük protein çeşitliliğini şu sözlerle açıklamıştır: Vücuttaki binlerce reaksiyondan her biri belirli bir enzim tarafından katalize edilir.... Her seferde farklı bir tane... Ve her enzim proteindir, farklı bir protein. İnsan vücudu binlerce farklı enzime sahip olma konusunda yalnız değildir – farklı türdeki her varlık buna sahiptir. İnsan hücrelerinde meydana gelen reaksiyonların pek çoğu, başka canlıların hücrelerinde de meydana gelmektedir. Bazı reaksiyonlar, kendi hücrelerimizdekiler gibi, gerçekten de evrenseldir. Bunun anlamı, bir enzim, kendi hücrelerimizde olduğu kadar, bir kurdun, bir ahtapotun, bir yosunun ve bir bakterinin hücresindeki belli bir reaksiyonu katalize etme özelliğine sahiptir. Ve bu enzimlerin her biri, tek ve belli bir reaksiyonu katalize etme yeteneğine sahip olmalarına rağmen, türlere özeldirler. Bunların tümü birinden diğerine değişiklik gösterebilir. Bunu, her türe ait canlının binlerce enziminin bulunduğu ve bu enzimlerin her birinin farklı olduğu gerçeği takip etmektedir. Yeryüzünde yaklaşık bir milyon farklı tür olduğuna göre, -sadece enzimlerden yola çıkarak– milyonlarca farklı proteinin varlığı oldukça yüksek bir ihtimaldir.( http://www.creationresearch.org/crsq/articles/36/36_4/abiogenesis.html)
Bütün bunların yanı sıra enzimlerin birbirine tamamen bağlantılı bir sistem dahilinde çalıştıklarını da hatırlatmakta fayda vardır. Bir enzim sadece olayı başlatır, sonrasında devreye giren sayısız enzim vardır. Metabolik yol dediğimiz bu aşamalarda enzimler arasında mükemmel bir koordinasyon ve kontrol söz konusudur. Bir sistemin tam olarak işleyebilmesi için, birbirini harekete geçiren enzimlerin görevlerini ve zamanlamayı tam olarak bilmeleri şarttır.
Belirlenen metabolik yol içinde bir enzim, kendisinden önceki enzimin ortaya çıkardığı ürünü, substrat olarak almaktadır. Bir başka deyişle bir enzimin gerçekleştirdiği reaksiyonun sonucu, bir başka enzimin kendi reaksiyonunu başlatması için gereklidir. Bütün bu zincir tamamlandığında ortaya çıkan son ürün ise bu zinciri başlatan enzimlerden bir tanesinin inhibitörü yani engelleyicisidir. Böylelikle bütün bu zincir içinde yapılan üretim dengelenmiş olacaktır. Örneğin, amilaz enzimi, nişastayı maltoza, maltaz enzimi ise maltozu glikoza çevirir. 11 kadar enzim peşpeşe devreye girer ve sonuçta glikoz, laktik asite dönüştürülmüş olur. Söz konusu zincir, sonraki satırlarda detaylarını anlatacağımız kanın pıhtılaşma sisteminde de göz kamaştırıcı şekilde görülmektedir. Bu metabolik yoldaki enzimlerin birbirlerini harekete geçirici özellikleri sayesinde sistem mükemmel bir zamanlama ve iş bölümü içinde işler ve pıhtı, yaranın üzerinde tam olması gerektiği gibi kusursuz gerçekleşir. Tek bir enzimin varlığını açıklayamayan evrimciler için birbiriyle bağlantılı pek çok enzimin oluşturduğu ve hiçbir parçasının eksiltilemediği "indirgenemez komplekslikteki" bu zincirin açıklaması kuşkusuz ki yoktur. Evrimciler, tesadüflerin olağanüstü işler gerçekleştirmiş olduklarını öne sürer ve bu önkabule göre senaryolarını şekillendirirler. Oysa bu senaryoların bilimsel veya mantıksal hiçbir temeli yoktur.
Evrimci fizikçi ve astronom Fred Hoyle, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir: Astronomların, yaşamın temeli olan binlerce biyopolimerden (enzim) sadece bir tanesinin bile kombinasyon düzenlemelerinin, yeryüzündeki doğal olaylar sonucunda gerçekleşemeyeceğini anlamaları ne kadar sürecek bilemiyorum. Astronomlar bunu anlamakta biraz zorluk çekiyorlar çünkü biyologlar tarafından bunun bu şekilde olmadığı, biyologlara da diğerleri tarafından bunun bu şekilde olmadığı telkini verilmektedir. "Diğerleri" ise, açıktır ki, matematik mucizelerine inanan bir grup insandan oluşmaktadır. Doğadan gizli bir yerlerde, normal fiziğin dışında, mucizeler meydana getiren kanunlar olduğuna inanırlar (tabi mucizelerin biyolojiye yardım etmeleri şartıyla).- http://www.creationism.org/books/sunderland/DarwinsEnigma/DarwinsEnigma_03NonLife.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder